Çok fazla ön yargılıyız.
Farkında olmayarak sürekli varsayımlarda bulunuyoruz.
Tabi bu durum, her türlü hoş sürprizden, farklı olanı anlamaktan ve muhtemel buluşlardan alı koyuyor bizi.
Thomas Edison’a göre, buluşlar ön yargıyı sevmezmiş.
Öyle ki Edison, asistan alacağı zaman, aday görüşmeye geldiğinde iki kâse çorba ikram edermiş. Biri kendisine, biri asistan adayına.
Eğer asistan çorbanın tadına bakmadan tuz atarsa, işe almazmış. Edison, henüz tatmadan çorbanın kendisi için tuzsuz olduğuna hükmeden birinin, ön yargılı olduğuna karar verir, bilim dünyasında buna yer olmadığını düşünürmüş.
Ön yargılarımız yüzünden, bazı insanları sevmiyor, bazı ülkelere nedensiz gıcık oluyor, zaman zaman kendimize, kendi kültürümüze bile boş yere öfkelenebiliyoruz. Yani çorbayı tatmadan tuzunu koyuyoruz.
Ülkenin güzelliğini, değişik dilleri, değişik inançları, hayatları, hatta değişik cinsel tercihleri elimizde ki tuzlukla bastırmak istiyoruz. Oysa tüm bunlar, bu ülkenin yüzyıllardır tuzu, biberi.
Ön yargılarımızdan biraz arınsak, insanlardaki bütün güzellikleri, benzerlikleri, mutlulukları, ortak acıları, umutları açıkça görebiliriz.
Küçük varsayım cümleleri ‘dev gerçekleri’ saklıyor olabilir.
Bir insanın, bir milletin, bir cinsiyetin ve en önemlisi hayatın üzerine tuz ekmeden önce bir tadalım.
Bakalım gerçekten sandığımız gibi miymiş.