Blogumda yer alan yazılara şöyle bir göz attığımda (evet zaman zaman bunu yaparım) hemen hemen her şeyden bahsettiğimi ama siteden hiç bahsetmediğimi farkettim. Öyle ya, tasarımı sürekli değişen ama bu son haliyle tamamen içerik odaklı sade bir yapıya kavuşan sitemde hakkımdaki bilgilerin, fotoğraflarımın, videolarımın yanı sıra yazılarımın, yorumlarımın ve çok yakında başlamayı düşündüğüm podcastlerimin yer aldığını göreceksiniz.
Cep telefonu ve sosyal medya ikilisinin internet sitelerini dolayısıyla “sörf” kültürünü yavaş yavaş unutturmaya başladığı bugünlerde, internette gezinirken (sosyal medyada değil) kaybolan belli bir kesim hala var.
Ben de sosyal medyanın bazı gereksinimleri dışında sanala ayırdığım zamanın çoğunu internet sitelerinde gezinerek ve zaman zaman da kaybolarak ama sürekli yeni şeyler keşfederek geçiriyorum.
Sosyal medya her ne kadar sörf kültürünün önüne geçmiş gibi görünse de internet sitelerinin eşsizliği, yararı ve varlığı hep sürecek ve yeri doldurulamayacak. Çünkü internette gezinirken karşımıza çıkanlar, özellikle bu gezintide belli bir hedefimiz varsa, bizi uçsuz bucaksız bir keşfin içine sokuyor. Yazılar, fotoğraflar, videolar derken şimdi de podcastler, internet sitelerindeki bilgi keşfini en üst seviyeye çıkardı. Sanırım bilginin sınırsızlığını, sosyal medyanın yanında ve hatta sosyal medyadan çok tek amacı yararlı bilgi sunmak olan internet sitelerine borçluyuz.
İster bir haber sitesi olsun, ister bir blog sitesi, isterse bir kişisel site, her sitenin küçük ya da büyük bir amacı, ziyaretçisine sunmaya çalıştığı içerikler bütünü var. Bu site de bu amaca hizmet ediyor.
2006 yılında kişisel bir site açma düşüncem, önceleri durağan bir site olması yönündeydi. Bir süre öyle de oldu çünkü blog nedir, siteye devamlı ve kolayca içerik nasıl girilir, bunun için kodlama bilgisi şart mı değil mi gibi deli soruların cevaplarını bilmiyordum. Derken önce blog kavramıyla tanıştım. Yazmayı, düşüncelerimi paylaşmayı çok seven ben, neden yazmamalıyım dedim. Kim okur, neden okur, ne kadar okur sorularını çokta umursamadan yazmaya başladım. Siteye içerik girmenin yanı sıra farklı site ve bloglardan da teklif aldım. Bu sitelerin üzerime yüklediği sorumluluğun bilinciyle tüm enerjimi onlara verdim ve şimdi düşünüyorum, güzel de yazılar yazdım. Fakat tek bir merkez olmalıydı ve eğer farklı site ya da bloglara yazacaksam da bu merkez bir pencere görevi görmeliydi. İşte murathasgun.com.tr nin yayın anlayışı da böyle şekillendi.
Artık şu yazıyı bu siteye, bu yazıyı şu siteye yazmalıyım düşüncesiyle yazmıyor, zaman zaman kültür sanat, zaman zaman gündem, zaman zaman katıldığım etkinlerle ilgili yaptığım kritikler, zaman zaman da eğitim yazılarını sadece kişisel sitemde, kendi blogumda topluyorum. Bence doğru olan da bu. Yani merkez, sadece bu site. 😉
Web sitemde yazılarımın, değerlendirmelerimin, görüşlerimin ve kritiklerimin yanı sıra etkinlik haberlerimi de paylaşıyorum. Ayrıca sosyal medya hesaplarımın her biri etkinliklerimi, çalışmalarımı ve performanslarımı paylaşmak için harika bir ortam sağlıyor. Şu an Instagram, Twitter ve Facebook gibi çeşitli sosyal platformlarda etkinlikler hakkında haberler paylaşıyorum. Aynı zamanda gerek blogumda yazdığım yazılarla gerek siteye ve YouTube kanalıma eklenen videolarla ilgili yayın duyurularını da yine sosyal medya adreslerimden yapıyorum. Bu blogda yazılarımı, görüşlerimi, değerlendirmelerimi ve etkinliklerimle ilgili çeşitli haberleri paylaşmaya devam edeceğim.
Siteyi güncel tutmaya elimden geldiğince devam edeceğim. Her ne kadar bazen durağan bir site olsun ve sadece hakkımdaki temel bilgileri versin düşüncesi aklıma giriyor olsa da, sanırım şimdilik en iyisi siteyi sürekli hareketli tutmak. Siteye girdiğim içeriklerden anında haberdar olmak isterseniz abonelik seçeneği de var.
Bu hareketli, aktif, sınırsız yolculukta bana eşlik edin.
Değerlisiniz.